2 Nisan 2013 Salı

Real Madrid-Galatasaray; Analiz

Kuralar çekildiğinden beri yazmak aklımdaydı aslında ama bir türlü fırsat bulamadım. Benim aslında ne kadar iyi bir Real Madrid taraftarı olduğumu bilmeyen yoktur. Bu sezon 5-6 maçı dışında hepsini seyrettim Real Madrid'in ve adettendir bende ufak bir analiz yapmak istedim.

Galatasaray kısmını yazmama pek gerek yok aslında herkes nasıl bir takım olduğumuzu biliyor ama yine de bu maç özelinde 1-2 ufak şey söylenebilir. Ilk olarak as kadromuzla sahada olacağız bu açıdan kendimizi şanslı sayabiliriz cezalı ya da sakat futbolcumuz bulunmuyor. Böyle zorlu bir maç için belki de gereken en önemli şey tecrübedir. Bu sezon özellikle devre arasında bu arenada çok tecrübeli futbolcular aldı Galatasaray. Hamit'i de buraya eklersek, 3 tane buraların havasını solumuş tecrübeli futbolcuya sahibiz.Pozisyon buluruz orası kesin ancak ne kadar değerlendirebileceğimiz bizim turdaki şansımızı da ortaya koyacak.Umalım da Burak,Drogba,Sneijder ve Selçuk şanslı gününde olsun.

Bazı kilit noktada ki oyuncular özelinde inceleyecek olursak;

Muslera: Sene başında biraz formsuz gözükmüştü ancak yavaş yavaş toparlandı ve şu an belki de Galatasaray kariyerinin en iyi döneminde. Yarın akşam inanılmaz iş düşecek ona.

Eboue: Ronaldo karşısında işi gerçekten çok zor. Her pozisyonda kendini yere atıyor. Türkiye'de Galatasaray adının büyüklüğü nedeniyle hakemler faul çalıyor (ne yazık ki) ancak burası şampiyonlar ligi affetmezler çok dikkatli olması lazım.

Selçuk-Melo-Sneijder: Melo çok formda,Selçuk'un yükü hafifledi artık daha rahat oynuyor.Sneijder ise bence bu takımın en önemli oyuncusu.Onun ara paslarına ve şut tehditine çok ihtiyacımız olacak.Karşılarında ise Alonso-Khedira-Mesut oynayacak. Kalite anlamında eksikleri yok onlardan biraz daha fazla mücadele etmeleri halinde biz bu orta sahayı ele geçiririz.

Burak-Drogba: Şu ana kadar gözler hep Drogba üzerindeydi ona 2 kişi basıyorlardı.O da tecrübesi ve kalitesiyle Burak'a boş alanlar yaratıp pozisyona sokuyordu. Şimdi ikisine de eşit düzeyde önlem alınacak. Açıkcası ben bu maçın Burak'tan ziyade Drogba'nın maçı olmasını bekliyorum.



Gelelim Real Madrid'e.

Lopez: Gerçekten kötü kaleci. Her ne kadar futbolda sakatlık olmasını istemeyen biri de olsam Casillas'ın sakatlığı bizim için şans.Bunu çok iyi değerlendirmemiz lazım.

Segio Ramos: Ciğerinden Madrid'li sahada varını yoğunu ortaya koyuyor. Kafa toplarında çok etkili.Özellikle kornerlerde çok dikkat etmemiz lazım.

Coentrao: Delinin teki diyebiliriz.Savunma konusunda zaafları var ancak hücuma çıkışları ve ceza sahasına girişleri çok tehlikeli olur.Fakat Ronaldo'nun savunmaya yardıma gelmeyeceğini de düşünürsek bizim pozisyon yaratmamız için en cazip yer burası gibi görünüyor.Hamit'in iyi gününde olması şart.

Pepe: Tahmin ettiğim kadarıyla Drogba ile eşleşecek. Drogba'nın gücünü kullanarak avantaj sağlayamayacağı ender savunmacılardan.Agresif ve çok hırslı.Ancak teknik kapasitesi çok düşük.Biraz baskı yapıldığında topu kaybetme ya da taca atma olasılığı çok yüksek.

Varane: Tecrübesiz ancak kaliteli bir oyuncu.Yan toplarda etkinliği çok fazla.Genç,tecrübesiz ama yüreğinden oynamasıyla Semih'e benzetebiliriz.Baskı altında hata yapma olasılığı çok yüksek.Burak'ın rahat pozisyona girebileceğini düşünüyorum.Fiziksel açıdan Varane'den daha iyi.Schalke maçında ki koşusu da bize ne kadar formda olduğunu göstermişti zaten.Benzer pozisyonlar yakalabiliriz.

Xabi Alonso: Ters kanadı harika besleyebilen bir futbolcu.Mücadeleci ve top tekniği de yüksek.Eskisi kadar şut çekmiyor ama yinede uzaktan gönderebileceği şutlara dikkat etmemiz lazım.

Khedira: Belki de Ronaldo'yla birlikte en çok dikkat etmemiz gereken adam.Araya çok etkili koşular yapabiliyor.Yıllardır Mesut ile birlikte oynuyor olması da bu koşuların başarılı olma yüzdesini arttırıyor.Orta sahanın o koşulara çok dikkat etmesi lazım.

Mesut: Anlatmaya pek gerek yok aslında.Ronaldo ve Khedira ile çok iyi anlaşıyor. Oyunun yönünü çok çabuk değiştiriyor ve uzaktan şutları çok etkili.Melo'nun adeta yapışması lazım Mesut'a.

Di Maria: Pimi çekilmiş el bombası gibi.Sahaya bırakıyorsun ne yapacağı asla belli olmuyor.Ya Madrid'in elinde patlıyor 50. dakika da çıkıyor ya da 80 de çıkarken taraftar ayakta alkışlıyor.Önlem alınması çok güç bir oyuncu.Riera'nın çok dikkatli olması lazım.Umalım da bu maç 50. dakikada kafası önde çıktığı maçlardan biri olsun.

Ronaldo: Anlatmaya gerek yok.Her yönüyle çok efsanevi bir futbolcu.Her maç gol atmasını isterim bu sefer de kötü oynasın diye dua edeceğim.Durdurması imkansız ancak şanssız bir akşam geçirmesini ummaktan başka yapacak hiçbir şey yok.

Higuain: Insanlar pek üstünde durmuyorlar haklı olarak. Formsuz bir döneminde.Hücuma yönelik oynayan 4 oyuncunun tamamından gol atma şansı daha yüksek ama en az korktuğum kişi de o.Biraz sıkı bir markajla durmayacak oyuncu değil.Di Maria gibi olmasını umalım o da 60. dakikada yerini Benzema'ya kafası önüne eğik bir şekilde bıraksın.

10 Şubat 2013 Pazar

All-Star 2013 Batı Karması



62. geleneksel All-Star maçı bu yıl Houston'da oynanacak. Her sene olduğu gibi internet üzerinden yapılan oylamada Doğu ve Batı karmalarında ilk 5 çıkacak oyuncular belirlendi. NBA koçları da kadroyu tamamlayacak olan 7'şer yedek oyuncuları seçtiler ve şu an organizasyonda yer alacak tüm oyuncular belirlenmiş bulunuyor. Bu yazıda Batı Karması'na göz atacağız.

Batı Karması ilk 5'i şu isimlerden oluşuyor ;

Kevin Durant
Blake Griffin
Dwight Howard
Kobe Bryant
Chris Paul

İlk 5 oyuncuları birkaç ay süren bir internet oylamasıyla belli olduğundan dolayı, burdaki oyuncu seçimlerinde  popülarite faktörünün etkili olduğunu söylememiz mümkün. Ama yine de burayı haketmeyen, ne işi var diyebileceğimiz bir isim de bulunmuyor ilk 5'te. Kobe ve Durant'in buradaki yerleri asla sorgulanmaz. Aynı şekilde Clippers oyuncuları Blake ve Paul de burayı hakeden isimler. Howard Lakers'a takas olması sebebiyle geçtiğimiz senelere oranla biraz daha alt seviye oynuyor bu sezon. ( 16.2 sayı 11.8 ribaund ) Ama hala NBA'in 1 numaralı pivotu olduğu tartışılmaz. Zaten tavırları ve hareketleriyle taraftların sevgilisi olmuş bir isim. Bir sakatlık söz konusu olmazsa uzun yıllar buradaki yeri sağlam.5 oyuncunun dördünün Los Angeles şehri takımlarından olması da ufak bir detay. Ayrıca Kobe Bryant'ın da 15. All-Star maçı olacak. Gerçekten etkileyici bir rakam, NBA tarihinde bu alanda 19 kez All-Star olan Kareem'in arkasında ikinci bulunuyor.

Batı Karması yedeklerine gelecek olursak ;

Tony Parker
James Harden
LaMarcus Aldridge
David Lee
Zach Randolph
Tim Duncan
Russell Westbrook

Yedek oyuncu seçimlerinde oyuncunun sezonun ilk yarısındaki rakamlarının yanı sıra takımının sıralamadaki yeri de önemli rol oynuyor. Batı'da birinci konumda San Antonio Spurs'ün 2 oyuncusu Tony Parker ve Tim Duncan'ın burada olmasını zaten bekliyorduk. 20.6 sayı 3.0 ribaund 7.6 assist ve takımın lig birincisi. Gerçekten tam bir lider hatta MVP gibi oynuyor bu yıl Parker. Tim Duncan ise adeta bir yeniden doğuş yaşadı bu sezon. 37 yaşındaki Duncan 17.3 sayı 9.7 ribaund 2.7 assist ve 2004'ten bu yana en yüksek blok ortalaması olan 2.7 blok'la inanılmaz bir ilk yarı geçirdi. Şu sıralar dizinden yaşadığı sakatlık dolayısıyla takımdaki yerini alamıyor ama All-Star arasına kadar iyileşeceği söyleniyor, bu onun 14. All-Star maçı olacak. 

Oklahoma City'nin geçtiğimiz yaz Houston'a takas ettiği James Harden ise bu sezon tam anlamıyla potansiyelini sahaya yansıtmaya başardı. Thunder forması altında Durant ve Westbrook'un yanında fazla sorumluluk alamayan Harden, Houston takımını 26.0 sayı ortalamasıyla ( NBA 5.si ) sürükleyen lider oyuncu haline geldi. Batı'da 5. sırada bulunan Memphis Grizzlies'den katılan tek oyuncu olan Zach Randolph da burayı hakedenlerden. 15.7 sayı ve 11.7 ribaund ( NBA 2.si ) ortalamalarıyla takımın bulunduğu sırada payı çok büyük.

 Russell Westbrook'un da buradaki yeri tartışılmaz ama kısa oyuncu seçimi olarak bana kalırsa burada olması gereken bir oyuncu vardı ; Stephen Curry. Kısıtlı kadrosuna, Monta Ellis'i kaybetmesine rağmen playoff potasından çıkmayan ve müthiş bir mücadele gösteren Golden State Warriors'dan bu organizasyona katılacak oyuncu bence David Lee yerine o olmalıydı. Elbette ki Lee'nin de katkısı göz ardı edilemez ama 21-4-6 rakamlarıyla oynayan Curry burada olmalıydı diye düşünüyorum. Artık iyiden iyiye bir süperstara dönüşen LaMarcus Aldridge de 2013 Houston'la beraber 2. All-Starını yaşayacak.

Burada olabilirdi diyebileceğimiz birkaç oyuncu da var elbette. Stephen Curry bunların başını çekiyor. Onun dışında Oklahoma City Thunder'ın pota altı canavarı Serge Ibaka bu yıl gerçekten ekstra bir sezon geçiriyor. Onun talihsizliği Batı'da oynaması çünkü gerçekten kağıt üzerinde baktığımızda Batı ve Doğu uzunları arasında ki fark oldukça fazla. Doğu'da olsa All-Star seçilirdi diye düşünüyorum. Utah Jazz birkaç sıra daha yukarıda olsa burada Al Jefferson'ı da görebilirdik.

8 Şubat 2013 Cuma

Yaprak dökümü

Çocukluğumuzun yıldız isimleri yavaş yavaş futbolu bırakmaya başladı.Bırakmasalar bile artık iyice gözden uzakta futbol hayatlarının son dönemlerini geçiriyorlar.Bu isimlere en son Liverpool'un 2.kaptanı Jamie Carragher katıldı.Kariyerinde sadece Liverpool da forma giyen Carragher 9 yaşında geldiği kırmızılara sezon sonunda veda edeceğini açıkladı.

Ne demiş o büyük KOP tribünü;

We all dream of a team of Carragher's
A team of Carragher's
A team of Carragher's

7 Şubat 2013 Perşembe

Adam gibi adam;Steven Gerrard

Bayrak adam olmak kolay değildir forma giydiğin takımda.Taraftar herkesi efsane yapmaz.İlk önce ruhunu sahaya yansıtman gerekir.Sadece ruhta yetmez,başarılı olmazsan sadece iyi bir taraftar ama vasat bir futbolcu olarak tanınırsın.Bu iki özellik bir arada ise takımın en sevilen futbolcusu, kaptanı bir diğer tabirle bayrak adamı olabilirsin.                                               

Liverpool şehrinde doğan bir çok çocuk gibi onun da önünde sadece 2 seçenek vardı.Ya mavi ya da kırmızı olacaktı.İngiltere futbol kültürü bunu gerektiriyordu çünkü.Başka şehrin takımını tutmak olmazdı.İlk olarak maviyi sevdi Gerrard ta ki kuzeni Hillsborough faciasında hayatını kaybedene kadar.Bu ölüm onun için milat olmuştu ve Gerrard ne yapması gerektiğine karar vermişti.Hayatı boyunca bir Liverpool taraftarı olacak ve kuzeninin mirasını yaşatacaktı.



9 yaşında Liverpool altyapısına kayıt oldu.Manchester United da dahil bir çok takımın seçmelerine katılsa da onun için en önemli şey kuzeninin mirasını yaşatmaktı ve öyle de yaptı.17 yaşında Liverpool'la ilk profesyonel sözleşmesine imzayı atan Gerrard artık kırmızı olmuştu.İmzayı attıktan tam 2 yıl sonra da ilk resmi maçına çıktı.Liverpool'da tam zamanında oynamaya başlamıştı aslında.Kırmızılar o eski günlerinin uzağında,10 yıldır şampiyon olamıyordu.Bu sezonda 13 maça çıkan kaptan hiç gol sevinci yaşayamamıştı.Ertesi sezon daha iyi gitmeye başlamıştı işler Gerrard için.İlk Merseyside derbisini de bu sezon yaşadı ancak yedek başladığı o derbide oyuna sonradan girdi ve kırmızı kartla tekrardan dışarıya çıkmak zorunda kaldı.Fakat o sezon Gerrard için çok daha önemli bir olay yaşanmıştı.Liverpool da ki ilk golünü belki de kaderin bir cilvesi olarak kuzenini kaybetmesine neden olan Sheffield stadında Sheffield Wednesday'e karşı attı.

Artık yavaş yavaş büyümeye başlamıştı.Büyüdükçe oyunu şekilleniyor daha da çok forma giymeye başlıyordu.2001-02 sezonunda Sami Hyypia'nın ardından takımın 2.kaptanı olmuştu.Abramovich ilk geldiği ve herkese saldırdığı dönemde Gerrard için Liverpool'un da kapısını 20 milyon Sterlin ile çalacaktı ancak hem yöneticler hem de kaptan bu cömert teklifi elinin tersiyle itecekti.Nasıl kabul edilebilirdi ki bu teklif.Para futbolda önemli yer tutsa da takım sevgisi ve adanmışlığın olduğu yerde paranın lafı geçmezdi.

2004-05 sezonunda Liverpool bomba gibi ilerliyor, kaptan en verimli çağını yaşıyordu.Yarı finalde Chelsea'yi eleyen kırmızılar finalde İtalyan devi Milan ile eşleşti.İşler hiçte iyi gitmiyordu Liverpool için.İlk yarıda 3-0 geriye düşmüşlerdi ve Merseyside'ın kırmızı tarafı umudunu iyice kaybetmeye başlamıştı.54.dakikada kaptanıyla farkı 2'ye indiren Liverpool 56 da Smicer ile iyice umutlanmaya başlamıştı.Bundan 4 dakika sonra o dönem kaptanın orta sahadaki partneri Xabi Alonso'nun golüyle eşitlik sağlandı.Liverpool fırtına gibi esse de geri kalan dakikalarda gol olmadı ve penaltı atışlarına geçildi.Moral olarak üstünlüğü elinde bulunduran kırmızılar penaltılarda İtalyanlara üstünlük kurarak 5. Avrupa kupası şampiyonluğuna ulaştı.Turnuvanın ve maçın en iyisi elbette ki Steven Gerrard seçilmişti.

Bu şampiyonluktan sonra işler Liverpool için hiç de iyi gitmedi.Kulübün Amerikalı iş adamlarına satılması,yanlış transferler,bir türlü tutunamayan teknik direktörler derken kırmızılar 5 kez kazandığı Avrupa'nın en büyük kupasına katılamaz hale gelmeye başladı.Ancak takım aşkı başarıyla ölçülemezdi.Gerrard bu takımın kaptanıydı ve kaptan gemiyi en son terk etmeliydi.O yüzden 17 yaşında başladığı Liverpool kariyerine hala aynı heyecanla ve sevgiyle devam ediyor.

Son olarak benimde eklemek istediğim bazı şeyler var.Benim için çok özel bir futbolcudur Gerrard.Harika bir futbolcu olabilirsiniz ancak rakiplerinizin bile size saygı duymasını sağlamak için ilk önce adam gibi adam olmanız gerekir.Gerrard bu adam gibi adam tanımına uyan az sayıdaki futbolculardan.Liverpool'un başarısız dönemlerinde takımda kalması,İngiltere milli takım kaptanı olması hatta şu üstteki fotoğrafta düştüğünde rakip takım taraftarlarından bir sürü elin onu kaldırmak için uzanması bile nasıl bir adam olduğunun göstergesi sanırım.

Hayatında 1 kere bile Anfield Road da ki bir Liverpool maçı seyretmiş bir kişi bile sahaya adım atmadan hemen önce üstte yazan "This is Anfield" yazısını görmüştür.O yazının altından geçip sahaya ilk çıktığınızda da  tribünlerden gelen You Will Never Walk Alone u duyunca sanırım Gerrard'ın neden bu takım için büyük paraları elinin tersiyle ittiğini daha net anlarsınız.Hayatta bir kere bu Liverpool kırmızısına bağlandıysanız asla o kırmızıdan kopamazsınız...

31 Ocak 2013 Perşembe

Santiago Solari





Resimdeki kişiyi 90'ların sonu ve 2000'lerin başında futbolla ucundan kıyısından ilgilenmiş herkes bilir.Bilmeyenler içinse tam adıyla Santiago Hernán Solari Poggio.Neredeyse bütün Güney Amerikalı futbolcular gibi onun da tam adını öğrenebilmek için araştırma yapmanız gerekiyor.Biz onu hep Santi Solari olarak duyduk ve öyle bildik.


1996 yılında River Plate de başladı profesyonel futbolculuk kariyerine.3 yıllık River Plate macerasında adından söz ettirmesiyle birlikte 1999 Ocak ayında eski kıtaya ilk adımını attı.Atletico Madrid kariyeri kendi adına iyi geçse de takımın 2. lige düşmesiyle birlikte bu gittikçe ünlenen Arjantinliyi takımda tutmak çok zordu ve öyle de oldu.2000 yılı yazında büyük takımları peşinde koştursa da o Madrid de kalmayı tercih etti ve Madrid'in abi takımına imzayı attı.Kariyerinde en uzun süreli oynadığı takım Real Madrid oldu.İlk sezon onun için kabus gibi geçse de 2. sezonunda Zidane'ın o unutulmaz volesiyle Real Madrid'in kazandığı Şampiyonlar Ligi finalinde 90 dakika sol açık olarak görev yaptı.Ancak bütün yeteneğine ve meziyetlerine rağmen Los Galacticos diye adlandırılan ve dünyanın gelmiş geçmiş en iyi takımı olarak gösterilen o zamanın Real Madrid'inde bir türlü hak ettiği saygıyı göremedi.Yedek kalmak zorunda kaldı ve 2005 yılında 12 milyon euro karşılığında İnter'e transfer oldu.İlk 2 sene kendi adına iyi sayılsa da son sezonunda 5 lig 5 İtalya kupası 5 de Şampiyonlar ligi olmak üzere toplam 15 kere forma giyebildi.Artık 32 yaşına gelmiş olan Solari yavaş yavaş futbolda son dönemlerine girmiş bulunuyordu.2008 yazında ülkesinin takımlarından San Lorenzo ya dönen Solari 1 sene de burada forma giydikten sonra Meksika ligi takımlarından Atlante ye transfer oldu.Atlante de de çok kalmayan Arjantinli futbola Uruguay liginin köklü takımlarından Penarol de noktayı koydu.


Kariyerine bakıldığında vasat bir oyuncu görüntüsü çiziyor bu tangocu ama herkesin özel olarak sevdiği oyun tarzını beğendiği bir ya da birden çok futbolcu olmuştur hayatında.Benim için onlardan biri kesinlikle Solari'ydi.Harika bir sol ayağa ve üst seviye top kontrolüne sahip,birebirde durdurulması neredeyse imkansız bir oyuncuydu.Şanssızlıklar bir türlü yakasını bırakmadı.Dünya tarihinde ilk defa yaşanmış 2 olay(Los Galacticos,İtalya'daki şike soruşturması) yüzünden belki dünyanın gelmiş geçmiş en iyi oyuncuları arasında gösterilebilecek yeteneğe sahip Solari orta ayar bir oyuncu gibi sessiz sakin futbolu bıraktı.

29 Ocak 2013 Salı

Babasının Oğlu


Nuri Şahin ve oğlu Ömer

Süper Kahramanın Çöküşü


“Uluslararası Bisiklet Birliği (UCI), ABD Anti-Doping Ajansı'nın (USADA) ABD'li bisikletçi Lance Armstrong'a verdiği, 7 Fransa Bisiklet Turu zaferini, kariyeri boyunca elde ettiği başarıları silme ve ömür boyu spordan men eden cezalarını onayladı.”

Bu haber belki de spor haberciliğinde yeni bir çağ başlamasına sebep olmuştu.10 yıldır sadece başarıları konuşulan demir adam Lance Armstrong'un sandığımız kişi olmadığını görmemizi sağlamıştı.Biraz ağır bir tabirle sahtekardı Lance.Herkesi üzdü bu haber ancak bazıları için yıkım oldu.Bu yıkılanlardan biri de benim.

Lance Armstrong bisiklet sporunu seven birçokları gibi benim de süper kahramanımdı.Kanseri yenmiş,Tour de France'ı 7 kere kazanıp sarı mayosuyla bu efsane pozu vermiş,insanlara bisiklet sporunu sevdirmiş,bana ve daha bir sürü kişiye "Live Strong" yazan o sarı bileklikleri taktırmıştı.İnsanın çok çalışarak yapamayacağı bir şey olmadığını düşündürmüştü.İşin aslının öyle olmadığını öğrendiğimde ilk önce inanamadım bekledim,hemen bir basın toplantısı düzenlesin yalan desin,doping yapmadım desin ama demedi.Başlarda yorum dahi yapmadı bu konuyla ilgili.İçimde hala umut taşıyordum yapmamıştır,yanlışlık olmuştur diye.Niye yapsın ki dedim o bir süper kahramandı sonuçta.Süper kahramanlar bu tarz şeylere ihtiyaç duymazdı ki.Onlar zaten diğerlerinden üstündü.

Çoğu doping olayının alınan ilaçlardan kaynaklandığını biliyordum bu yüzden bekledim adam kanserdi sonuçta çok sayıda ilaç alıyordu ve bu çok sayıda ilacın bir tanesinde ufacık bir yasaklı madde olabilirdi.7 şampiyonluğu da elinden alınıncaya kadar da umudumu kaybetmemiştim.Oprah Winfrey'le olan özel röportajında "Şampiyonluk kazanmak için doping yapmalıydım" dediğinde sevgi,saygı yerini hayal kırıklığına bırakmıştı.Bu adam artık benim için bir Superman değildi hatta Lex Luthor haline gelmişti.Sonuçta spor saf ve temiz yapılan bir şeydi ve o bunu kirletmişti.Spor ruhuna aykırı davranmıştı.

Lance Armstrong ile ilgili yazacak daha çok şey var aslında.Keşke böyle bir şey hiç yaşanmamış olsaydı.Lance Armstrong'un peri masalı böyle kötü bir sonla bitmeseydi.

Umalım da Phelps ve Bolt böyle bir şeye kalkışmamış olsunlar çünkü şimdiki çocukların süper kahramanları da onlar...

28 Ocak 2013 Pazartesi

Vizyon

Ünal Aysal Galatasaray'a geldiği ilk gün amacının sarı-kırmızılı takımı Avrupa'nın en büyük 10 takımı arasına sokmak olduğunu söyledi.Bu süreç o kadar kolay olmayacaktı.Yeni bir teknik heyet,yeni oyuncular,yeni sistem derken ilk sezon başarı biraz hayalcilik olurdu.Ancak hayaller gerçek oldu ve Galatasaray bu yeni düzende ilk sezonunda harika bir performansla şampiyon oldu.Bu sezon ise birazcık farklıydı artık herkes geçen seneki o harika takım üstüne yapılan yeni transferlerle Galatasaray'ın işinin çok daha kolay olacağını düşüyordu.Ligin 34 gollü kralı Burak Yılmaz gelmiş,yıllarca ülkemizi başarıyla temsil etmiş Hamit Altıntop sağ kanada geçmiş ve Kayserispor'dayken imrenerek izlediğimiz Amrabat ise geçen senenin en aksayan kısmı olarak gösterilen sol kanada oturtulmuştu ancak işler hiç de umulduğu gibi gitmedi Galatasaray'da.Hamit'in maç eksiği,Amrabat'ın ilk defa kapalı savunmaya karşı oynamaya çalışması,Melo'nun takıma geç katılması ve antrenman eksiğinin olması derken sarı-kırmızılılar bu sezon beklenenin çok altında kaldı.Ancak işte tam da  burada Ünal Aysal'ın amacı devreye girdi.İlk olarak her ne kadar geç de olsa bir dünya starı olan Sneijder takıma katıldı.Aslında Sneijder geldiğinde akıllarda sadece 2 soru işareti vardı.İlki adının soyadının telaffuz edildiğiydi.O konuya da çıktığı ilk programda açıklık getirdi zaten."Sınaydır" diye okunuyormuş.İkinci soru işareti ise maç eksiğinin olmasıydı.Sezon başından bu yana sadece 5 maç oynamış bir futbolcu olarak katıldı takıma.Güç ve kondisyon olarak açığını kendi kendine çalışarak kapatabilirdi ancak maç eksiği önemli bir dezavantajdı kendisi için.Bir ay süre vermek gerekir Sneijder'a takıma,ülkeye ve futbola alışması için.Eleştireceksek bunları düşünüp eleştirmeliyiz.


Gelelim bir diğer süperstar transferine.Drogrba'yı anlatmaya gerek olduğunu düşünmüyorum ama yine de kısaca anlatmamız gerekirse ilk olarak söyleyebileceğimiz kaleye sırtı dönük oyun konusunda dünyada sayılı futbolculardan olması.Hırsı ve kazanma arzusuyla da taraftara kendisini çok sevdirir.Bunun yanı sıra uzaktan yolladığı füzeler,serbest vuruşlarda ki üstün yeteneğiyle ve güçlü fiziğiyle çok faydalı olur Galatasaray'a.Afrika kupasından da hazır gelecek olması artı hanesine yazılabilir.Eksiksiz bir forvet oyuncusu kısaca.Eksi hanesine yazılabilecek tek nokta ise yaşı.O açığını da tecrübe ve kalitesiyle kapatabilecek bir futbolcu Drogba.

Başlıkta da belirttiğim gibi bu 2 transfer de sarı-kırmızılı takımın vizyonunun nasıl değişmeye başladığının göstergesi.Bundan 3-4 sene önce Barış-Ayhan-Mustafa Sarp 3'lü orta sahasıyla oynayan Galatasaray'da şimdi Selçuk-Sneijder-Melo bu görevi devraldı.Bu saatten sonra yapılması gereken tek bir şey kaldı o da bu takımı sorunsuz bir şekilde oynatmak.Bu işi de Türkiye'de Fatih Terimden daha iyi yapabilecek kimse yok.

Bu iki dünya yıldızı Galatasaray ve Türk futboluna hayırlı olsun.

2013'ün ilk derbisinin ardından

Yoğun bir haftayı geride bıraktık aslında Sneijder,Drogba derken maç atmosferini pek yaşayamadık hafta içinde.Özellikle de 2 takımında son maçlarındaki kötü futbolları unutuldu ve tüm Türkiye Galatasaray'ın transferlerini konuştu.Kasımpaşa maçında sahada çok etkisiz kalan bir Galatasaray vardı.Aynı şekilde Beşiktaş'ında İBB maçında etkili olamadığını hepimiz gördük.Böyle bir atmosferde maç başladı.Golü erken bulmak çok önemliydi Galatasaray için ilk 15 dakikada gol bulması halinde rahatlayacak ve oyunu orta saha mücadelesine çevirecekti ve öyle de oldu.Biraz Mehmet Akgün'ün hatası biraz da Elmander ve Umut yaptığı koşularla ceza sahası içinde bomboş kaldı Emre Çolak ve çok düzgün bir vuruşla topu ağlara gönderdi.İlk yarının geri kalan kısmında sarı-kırmızılı takım rakibini uyuttu diyebiliriz.Hilbert'in pozisyonu dışında etkili olamadı Beşiktaş ve son dakikada yediği golle soyunma odasına 2 farkla mağlup gitti.İkinci yarının hemen başında bulduğu golle acaba diyen siyah-beyazlılar Melo'nun atılmasıyla 2. golü bulmak için daha da umutlandı.Tecrübe işte tam da bu noktada devreye girdi.Önceki yazımda da belirttiğim gibi Beşiktaş'ın en büyük handikabı böyle büyük maçları oynamış az sayıda futbolcusunun olmasıydı.O tecrübesizlik de 2. golü bulmasını engelledi Beşiktaş'ın ve lider zorda olsa mutlak kazanması gereken maçı kazanmayı bildi.

Gelelim iki takımında yeni transferlerine.Sneijder ilk maçında takımın süpriz bir şekilde 10 kişi kalmasıyla hiçbir varlık gösteremedi doğal olarak.Maç eksiğinin olduğu aşikar.Zaman ilerledikçe kalitesini göstereceğinden kimsenin şüphesi yok ama sabırlı davranmak lazım.Dentinho ise biraz daha maçın içindeydi.Hızlı ve teknik oyuncu olduğunu zaten biliyoruz ancak sertliğiyle tanınan ligimize uyum sağlaması zaman alacak gibi görünüyor.


27 Ocak 2013 Pazar



Blog hayatıma başladığım ilk gün Galatasaray-Beşiktaş derbisi var doğal olarak da ilk yazım bu maçın analiziyle ilgili olacak.İstatistiklerden ziyade maçla ilgili yorumlarımı yapacağım bu postta.

Ilk olarak işi Galatasaray tarafıyla başlayalım.Geçen sezonun 2 kere şampiyonu Galatasaray sezona beklenenden çok daha kötü başladı ve işin açıkçası hala da öyle kötü gidiyor.Ligin ilk yarısında alınan 33 puan elbette çoğu kişi tarafından beklenmiyordu.Sezon başında yapılmış Burak,Amrabat,Hamit,Umut,Dany transferleri kağıt üzerinde harika duran transferler ancak işin saha üzerindeki versiyonu öyle olmadı.Amrabat Kayserispor'dan alıştığımız soldan basıp gitmelerini, kolayca adam eksiltmelerini bu sezon Galatasaray'da 1-2 maç dışında hiç göremedik.Kayserispor özellikle de büyük takımlara karşı hücumda çok boş alanlar bulabiliyordu bu da Amrabat'ın çok işine geliyordu ama Galatasaray gibi bir takıma karşı böyle açık alan veren takım yok.Burak içinde aynı durum söz konusu ama Burak her geçen gün oyununa yeni şeyler katarak bu açığını kapatmış görünüyor.Özellikle de Trabzonspor'dayken en büyük eksiği olan kafa vuruşlarını bu sezon çok geliştirdi.Umut zaten bildiğimiz gibi rakip savunmayı ısıran bir futbolcu.Dany belli bir seviyesi olan onun üzerine çıkamayan ama istikrarlı bir yapısı olan hızlı bir stoper.Hamit ise çok ayrı bir dünya açıkcası bana bir gol atsa rahatlayacak ve açılacak gibi geliyor ama bir türlü o aradığı golü bulamadı.Her ne kadar Türk vatandaşı olsa da Türkiye şartlarını pek fazla bilmiyordu Hamit ve uyum sağlaması çok zor oldu.Sneijder için burada gelişi güzel bir yazı yazmak istemiyorum açıkcası ona özel bir post yapmak gerekiyor.Gelelim Galatasaray'ın artılarına ve eksilerine.Savunmada Ujfalsi'nin yokluğu ligin ilk yarısında Galatasaray'ı çok etkiledi.Savunmada çok fazla hata yapıldı ve Galatasaray'ın en büyük eksisi olarak gösterilebilir.Orta sahaya gelirsek Melo'nun geçen senenin çok uzağında kalan futbolu takım kadar Selçuk'u da etkiledi.Hücum hattı içinse söylenebilecek çok bir şey yok açıkçası gol krallığında ilk iki sırayı paylaşan Umut ve Burak ve yanlarında da Elmander şu ana kadar işi harika götürüyorlar.

İşin Beşiktaş kısmı ise biraz daha karışık sezon başında yapılan Feda çok konuşuldu hakkında çok fazla yorum yapıldı.Bu yorumların çoğunluğu Beşiktaş'ın büyük takımlarla mücadele edecek onlarla yarışacak gücü kalmadığı üzerineydi ve işin açıkçası herkes Beşiktaş'ın şampiyonluk şansının olmadığını düşünüyordu ama onlar bizleri yanılttı.Ligin şu ana kadar ki kısmında belki de en iyi futbolu Beşiktaş oynadı.Galatasaray ve Fenerbahçe milyon dolarları harcarken onlar yüz binlerle transfer yaptılar.Aldıkları adı sanı duyulmamış futbolcularla ve Beşiktaş takımının teknik direktörü olabilir mi diye konuşulan Samet Aybaba ile müthiş bir çizgi yakaladılar ve ligde 2. sırada bulunuyorlar ve belki de en önemlisi de oynadıkları futbol izleyenlere büyük keyif veriyor.Gelelim Beşiktaş'ın artılarına eksilerine;Bu maç özelinde konuşacak olursak Almeida ve Uğur Boral'ın olmayışı,Fernandes'in de sakatlıktan yeni çıkmış olması ve çoğunlukla tecrübesiz oyunculardan kurulu olması siyah-beyazlıların en büyük handikabı olarak gösterilebilir.Oğuzhan'ın giderek yıldızlaşması,Holosko'nun ligin ilk yarısında Galatasaray defansına adeta futbol dersi vermiş olması Beşiktaş'lılara umut veren artılar olarak görülebilir.

Benim maç için görüşüm ise Galatasaray'ın derbi performanslarına bakarak ve Sneijder'ın Melo'ya ekstra motivasyon olacağını düşünürsek sarı-kırmızılı takımın bu maçı kazanacağı yönünde.Bir Galatasaray'lı olarak umarım yanılmam ama her kim kazanırsa kazansın umarım güzel futbol ve bol gollü bir maç izleriz.